16 Aralık 2009

2010 için Yeni Yıl Kararları…


Yeni bir yıla sayılı günler kala hepimiz kendi içimizde geçtiğimiz yıl için bir değerlendirme yapar ve gelecek yıl için yeni kararlar alırız. Bunların bir kısmı uygulamaya geçer bir kısmı ise sadece yeni yıl kararı olarak listemizde bulunur.

Psikoloji İstanbul Psikologlarından Özge Altan bizler için yeni yıl ve yeni kararları değerlendirdi.


Her yeni bir yıla girerken yüz binlerce insan yeni senede gerçekleştirmek üzere bazı kararlar alır. Geçen yıl Amerika’da yapılan bir araştırmada, araştırmaya katılanların % 90’ı bu yıl gerçekleştirmek için yeni kararlar aldıklarını belirtmişlerdir ancak bu kişilerin çok az bir kısmı kararlarını bu yıl uygulamaya geçirebilmiştir. Peki bu kararlarını gerçekleştirebilen sınırlı sayıdaki insanın diğerlerinden farkı nedir? Bu yazımızda yeni kararlar aldığımız yeni yılda bunları nasıl gerçeğe dönüştürebileceğimizin yollarını araştıracağız.

Yılın başka hiçbir zamanı, yeni yıla girerken olduğu kadar yeni kararlar aldırtmıyor insana. Hatta bir ay öncesinden aceleyle alınan, acele yapılması gereken kararlar uygulanmaya konuluyor “Yeni yıla daha güzel girmeliyim…” “Bu yıl kesin zayıflayacağım.” “Bu yıl artık bu işten kurtulmalıyım.” “Bu yıl kesin kendime yeni bir şey almalıyım” “Aslında en güzeli yeni yıla şu şekilde girmek, nasıl girersen öyle devam edermiş ya! Buraya kadar her şey çok güzel. Peki, bundan sonra ne oluyor da bu kararlar yeni yılın ilk günlerinde başarısız bir denemeyle rafa kaldırılıp bir dahaki aralıkta tekrar aklımıza geliyor?

Öyle görünüyor ki; hepimizin zihninde, “yaşamım bu olursa daha güzel olur” dedirten kendimize has inançlarımız var. Her yıl dönümünde (buna doğum günleri ve evlilik yıldönümleri de dahil), daha bir “hemen gerçekleşsin” istiyoruz bu inançlar. Bir şeyler değişsin istiyoruz, daha iyi, daha güzel olsun her şey... Ama burada sanki önemli bir noktayı atlıyoruz; hiçbir şey tek bir günde değişmiyor. Zaman içinde olabilecek değişimleri sağlayan kişiler de bizleriz. 2010’un ilk günü ve sonrasında da bu kararları yerine getirecek olan 2009’daki ve daha öncesindeki aynı biziz. Ve önemli olanda bu büyük değişimlere ulaşmak için hangi küçük adımları atmamız gerektiği.. Biz psikologlar buna hedef belirleme diyoruz. Hedef belirlerken dikkat etmemiz gereken bazı noktalar var. Sizin için bu noktaları araştırdık ve işte bu listeyi hazırladık.

Tutumlar: Hedef belirlerken, cümlelerinizin olumlu bir dille kurulmasına dikkat edin. “Bundan sonra ağır tatlılar yemeyeceğim” demek yerine “Bundan sonra sütlü tatlıları daha çok yiyeceğim” demeyi seçin.

Net tanımlar yapın: Yeni yıldan beklentilerinizi tanımlarken, net cümleler kurun. Hedefi tam ortasından vurup, öyle çağırın. “Bu yıl daha çok egzersiz yapacağım” demek yerine, “Bu yıl haftada iki gün spor salonuna gideceğim” deyin. Ya da, “bu yıl kesinlikle para biriktireceğim” demek yerine, bütçenize göre, “Bu yıl her hafta sonunda 40 milyonu bir kenara ayıracağım” demeyi tercih edin.

Yazmaya başlayın. Tam olarak neye ulaşmak istediğinizi bir kağıda yazın ve her gün görebileceğiniz bir yere asın. Bu size, ne konuda çaba harcamanız ve neye dikkat etmeniz gerektiği konusunda hatırlatmada bulunacaktır. Örneğin “Kendime daha fazla vakit ayıracağım” yazıp, buzdolabının üstüne asmak yerine, hedefiniz daha net belirleyerek, giriş kapısının tam karşısına bir yere asın: “En azından iki haftada bir sinemaya gideceğim.”

Gerçekçi hedefler belirleyin. Hedef belirlerken, sadece ulaşabildiğiniz hedeflere karar kıldığınızdan emin olun. Ekonomik durumunuzu, takviminizi, ailenizin ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurduğunuzdan emin olun. Aksi takdirde, hedefler her yıl olduğu gibi, bir sonraki yıla ertelenen hayaller olmaktan öteye geçemez.

Hareket planı oluşturun. Kendiniz (ve aileniz için de belki) bir zaman çizelgesi oluşturun. Hedeflerinizi ve bunları ne kadar zaman içinde hayata geçireceğinizle ilgili yazılı bir plan hazırlayın ve gerçekleştirdiğiniz her hedefin yanına bir işaret koyun. Böylelikle neleri hayata geçirebildiğinizi görmenin mutluluğunu yaşayın.

Kendinize inanın. Yaptıklarınızla ilgili olumlu tutumunuzu korumaya devam edin. Hedeflerinizi ailenizle, arkadaşlarınızla paylaşın. Konuşmaların gerçekleşemeyenler üzerinden değil, daha çok gerçekleşen hedeflerin üzeriden olmasına dikkat edin.

Büyük hedefleri küçük parçalara bölün. Hedefiniz ulaşılması zaman alacak ya da geniş bir alanı kaplayan cinstense, onu küçük parçalara bölmeyi ihmal etmeyin. “Bu yıl yeni bir ev satın almak istiyorum” hedefinin alt bileşenlerini bir gözünüzün önüne getirin. Yapacağınız hareket planına, her bir küçük hedefi, hangi tarihlerde olabilecekse ona göre yerleştirin. En sonuna da nihai hedefinizi yerleştirmeyi unutmayın.

İşbirliği yapın. Hedefler ve onları gerçekleştirme konusunda, çocuklarınızdan, eşinizden, ailenizden hatta tehlikeli bir alışkanlığı ortadan kaldırma ile ilgili hedefler konusunda (sigara, içki, kötü diğer alışkanlıklar vb.), uzmanlardan da yardım alın. Böylelikle hem duygusal hem de bilgilendirme düzeyindeki destekten mahrum kalmamış olursunuz.

Esnek olun. Aksamaların, başarısızlıkların her zaman olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Bir pazartesi öğleden sonrasında daha, yeni başladığınız rejiminizi bırakıyor olabilirsiniz. Ama bu salı günü gelmeyecek demek değil. Aksamalar olduğunda, inancınızı ve cesaretinizi kaybetmeyin. Eninde sonunda çabanızın karşılığını göreceksiniz. Yeter ki, gerçekçi hedeflere ulaşabilmede çaba göstermekten vazgeçmeyin.

Kendinizi ödüllendirin. Başarılarınızın farkına varın. Ulaştığınız her hedefiniz için, kendinize o hedeften daha küçük bir ödül sunun. Küçük bile olsa, yeni yıldan istediğiniz bir hedefe ulaşabilmek çaba gerektirir. Kendinizle gurur duymaktan vazgeçmeyin. Tüm evi temizlemeye karar verdiğiniz bir günün sonunda, yığınla işiniz ertesi güne kalmış olabilir ama bu gördüklerinizin diğer tarafında, temizlenmiş ve halledilmiş başka bir yığın bulunmakta. Bu nedenle, nereye baktığınız önemli.

Hedeflenen bölgeleri tanımlamak: Kategoriler halinde düşündüğümüzde biraz daha kolay planlamaya gidebiliriz sanki; çünkü hayatımızda bulunan her bir kategoride oluşacak değişiklikler diğer kategorileri de etkiyecektir. Hedef gerçekçi beklentiler olduğunda, bir kategori üzerinde yapılacak değişiklikler, beklentilerin ne kadar gerçekçi olabileceklerini de bize göstermiş olur. Sizin için hazırladığımız çizelge, hem doldurması keyifli, hem de tek bir konu ile ilgili düşünürken, bununla ilgili pek çok başka yöne dair farkındalık geliştirmenizi sağlayacak nitelikte.

Kategoriler

Aile

İş

Arkadaşlar

Aktiviteler, hobiler

Değişmesi istenen konu:





Tam olarak neyin

değişmesinin istendiği:





Bu değişikliklerin

neden yapılması isteniyor?





Değişmesi istenen konunun halihazırdaki yararları neler?





İstenilen hedefe ulaşıldığında, tam olarak ne olacak?





Soru işaretleri

Hayatımızda değişsin istediğimiz, devamlı hakkında yeni kararlar aldığımız ama bu kararları uygulama konusunda bocaladığımız pek çok şey; bir bakıma varlığının bizim için ne anlama geldiğini yeterince tanımlamadığımız şeylerdir. Bu yıl üzerinde, silik de olsa, soru işareti varmış gibi görünen her konu için şunları sormayı deneyin:

· Bu benim için ne kadar önemli?

· Hayatımda ne kadar olumlu katkısı var?

· Hayatıma getirdiği olumsuz yanlar neler?

· Bunu gerçekten seviyor muyum?

· Ne olursa, bu konu benim için sıkıntı olmaktan çıkar?

· Bu düşündüğüm değişiklik benim için gerçekten iyi mi?


13 Kasım 2009

Domuz Gribi Kaygısı, Virüsün Kendisi Kadar Hızlı Yayılıyor…

Domuz gribi nedeni ile ölümlerin yaşanmaya başladığı bu günlerde, özellikle okullarda yaşanan vaka örnekleri nedeni ile öğrenciler, öğretmenler ve veliler arasında korku psikolojisi hakimiyet göstermeye başladı. Domuz gribi ekseninde Psikoloji Danışmanlık Merkezimize, konu ile ilgili ailelerin, başvuru sayısında artışlar yaşanıyor. Psikoloji İstanbul Danışmanlık, Çocuk ve Ergen Psikologu Tolga Erdoğan çocukların yaşayabileceği kaygı temelli problemler ile ilgili aile ve öğretmenlere yönelik önerilerini paylaştı.

N1 virüsünün yarattığı tehlike, tüm aileleri ve çocukları kaygılandırıyor. Hemen her gazetede, televizyonda domuz gribinin nasıl yayıldığı, nasıl tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine dair sayısız haber görüyor, izliyoruz. Tehlikelerle ilgili bilinçlenmek ve önlem alma konusunda bilgilendirilmek pek çok kişinin hastalanmasını önleyebilir. Belli düzeyde yaşanan endişe, bireyler ve aileler tarafından daha etkin önlem alınmasını sağlayacaktır. Ancak bazı bilgilendirmelerin hedefini aştığı, bireyleri ve aileleri paniğe sürükleyerek, başka sorunların yaşanmasına neden olduğunu görüyoruz.

Çocuklarda, başta okul fobisi, panik atak, okul performansı ile ilgili sorunlar, çeşitli fobiler ve takıntılar gibi çeşitli kaygı sorunlarının son dönemde oldukça arttığını gözlemliyoruz. Yaşanan kaygı sorunlarının kökeninde, sıklıkla domuz gribinin yarattığı korkunun yer aldığı görülüyor. Ateşi çıkınca panik yaşayan çocuklar, hastalık bulaşır endişesi ile okula, dershaneye gitmekten korkan ya da sürekli olarak elini yıkayan, virüs bulaşır endişesi ile evinden çıkamayan çocuklara ya da aşırı koruyucu davranarak çocuğunun kaygısını pekiştiren ebeveynlere sık rastlar olduk.

Çocukların domuz gribi kaygısıyla başa çıkmalarını sağlayabilmek için doğru bilgilendirmenin yapılması son derece önemli. Hem virüsten korunmalarını sağlayacak hem de kaygı düzeylerini belli bir seviyede tutabilecek yaşlarına uygun bilgilendirmeyi yapmak ailelerin elinde…

Domuz gribi konusunda çocuğunuzu bilgilendirin.

3-6 yaş çocukları: Sabırlı olun. Küçük çocuklar endişelendikleri konuları hemen açma eğiliminde değillerdir. Bu nedenle konuşmak istediklerini belirtilen ipuçlarına önem verin. Küçük çocuklar bir iki soru sorup oyun oynamaya devam eder, sonra yeniden gelip kalan sorularını sorarlar. Kendisi sormadan çok sayıda bilgi vermemeye özen gösterin. Aksi taktirde kaygılanmalarına neden olabilirsiniz.

7-9 yaş çocukları: 7-9 yaşındaki çocukların kısa ve basit açıklamalara ihtiyaçları vardır. “Hem okulda hem de evde, biz yetişkinler olarak, virüsten korunmak için gereken önlemleri alıyoruz; dolayısıyla güvendesin,” denmesi bile çoğu zaman yeterli olacaktır. Aynı zamanda mikroplardan korunmak için yapılabilecek, el yıkama vb. genel temizlik kuralları da kolaylıkla öğretilebilir.

9-12 yaş çocukları: 10-12 yaş çocuklarının daha fazla sorusu olacaktır. Özellikle gerçekten güvende olup olmadıkları, hasta olurlarsa ne yapılacağı vb. çok sayıda soruları olacak ve ikna edilmeleri biraz daha güç olacaktır. Gerçekle, kurguyu ayırma konusunda desteğe ihtiyaçları olacaktır. Bu nedenle özellikle hastalığın yayılma yolları ve nasıl koruma tedbirleri alınması gerektiğini çocuğunuzla ayrıntılı olarak konuştuğunuza emin olun.

13 yaş ve üstü: 12-13 yaş üstü çocuklar, artık konuyu yetişkinler gibi anlayabilir ve tartışabilir bir bilişsel gelişim düzeyine ulaşmışlardır. Bu yaştaki çocuğunuzu H1N1 virüsü ile ilgili ayrıntı ve doğru bilgi alabileceği web sitelerine yönlendirebilir, makaleleri birlikte okuyarak tartışabilirsiniz. Bu yaştaki çocuklara karşı özellikle net ve dürüst açıklamalarda bulunduğunuzdan emin olmalısınız. Merak ettikleri her bilgiye sahip olmaları, kontrolün kendilerinde olduğunu hissetmelerini sağlayacak ve böylelikle yıkıcı düzeyde kaygı yaşamalarını önleyecektir.

Sakin kalın
Çocuğunuz sizin tepkilerinize göre tepki verecektir. Hem sözel hem de bedensel mesajlarınızı izleyecek ve sizin tepkilerinize göre davranacaktır. Grip konusunda sizin verdiğiniz tepkiler ve yaptıklarınız onların duyduğu kaygıyı azaltacak ya da yoğunlaştıracaktır. Çocuğunuzun duyduğu haberler konusunda nasıl hissettiğini konuşmasını sağlayın. Böylelikle gerçek dışı ve yoğun kaygıların oluşmasını önleyebilirsiniz.

Gündelik hayat rutini oluşturun ve rutine sağdık kalın

Rutin, hem çocuklar hem de yetişkinler için rahatlatıcı ve güven vericidir. Günlük bir rutin oluşturun ve oluşturduğunuz takvime sadık kalın. Böylelikle çocuğunuzun daha fazla güvende hissetmesini sağlayabilirsiniz.

Okul fobisinden koruyun
Okulların sıklıkla tatil edilebildiği bu dönemde, çocuklarda hızla okul fobisi oluşmaya başladı. Kaygı düzeyi yüksek olan ebeveynler sıklıkla çocuklarını haftada 1-2 gün okula göndermemeyi tercih ediyorlar. Bu durum da çocukların tehlike algısını güçlendiriyor ve yoğun kaygı yaşamalarına neden olabiliyor. Okula düzenli gitmeleri ve üstlerine düşen tüm görevleri yapmalarını sağlayacak bir takvimlerinin olması bu fobinin oluşmasını önleyecektir.

Televizyon izlediği süreyi denetleyin
Çocuğunuz internetteyken ve televizyon izlerken mutlaka siz de yanında olun ve onu kaygılandırabilecek haberler ile ilgili doğru bilgilendirmede bulunduğunuzdan emin olun. Gelişim yaşına uygun olmayan düzeyde bilgi sahibi olması, özellikle küçük çocuklarda yoğun kaygının yaşanmasına neden olacaktır.

Domuz gribinin yayılma yollarını ve semptomlarını bilin

Domuz gribi semptomları içinde ateş, boğaz ağrısı öksürük gibi normal grip semptomları var. Bu nedenle aileler ve çocuklar sıklıkla alarm konumuna geçiyorlar. Bu konuda doğru bilgi elde edebilmek için sağlık bakanlığının web sitesinden konuyla ilgili bilgiye ulaşabilirsiniz.

Özellikle Vurgulayın…
- Herkes domuz gribi olmayacak.
- H1N1 virüsü bulaşsa bile, çoğu insan iyileşebiliyor.
- Virüsün yayılmasını önlemek ve sağlıklı kalmak için yapabileceğimiz pek çok şey var.
- Hem okuldaki hem de evdeki yetişkinler, sağlığını ve güvenliğini çok önemsiyor.
- Aklına herhangi bir soru gelir ya da korkmuş, endişeli hissederse, sizinle ya da güvendiği herhangi bir yetişkinle konuşabilir.

Tolga Erdoğan
Psikoloji İstanbul
Çocuk ve Ergen Psikologu

27 Ekim 2009

ÇOCUKLARI DİNLEYİN, ÖZELLİKLE DE METAFORLARINI!




10-11 Ekim 2009 tarihlerinde Türkiye'nin farklı yerlerinden yaklaşık yüz elli kişi Psikoloji İstanbul'un düzenlediği Deneyimsel Oyun Terapisi Atölye Çalışması için Boğaziçi Üniversitesi Ayhan Şahenk Salonu'nda bir araya geldi. Uzmanlıkları psikoloji, psikolojik danışmanlık, okul öncesi eğitim ya da özel eğitim gibi farklı alanlarda olan bu kişiler, çocuklarla çalışmalarında oyun terapisinden nasıl yararlanabileceklerini bu alanda kırk yıllık deneyim sahibi Dr. Carol Norton ve Dr. Byron Norton'dan dinlediler. Dinlemekle de kalmadılar; Nortonların çocuklarla çalışmalarını yönlendiren deneyimsel yaklaşım iki günlük atölye çalışmasında deniz toplarıyla oynamaktan renkli kalemlerle resim çizmeye kadar çeşitli egzersizlerle katılımcıların da oyun terapisinin ana prensiplerini deneyimlemesine yol açtığı için yöntemin gücüne bire bir şahit oldular.

ABD'nin Colorado eyaletinden Aile Psikoloji Hizmetleri isimli merkezlerinde ağırlıklı olarak travma yaşamış çocuklarla ve aileleriyle oyun terapisi çalışmaları yürüten Nortonlar, ayrıca kendi geliştirdikleri deneyimsel yaklaşımın hem eğitim materyallerini üreterek hem de gerek atölye çalışmaları gerek de süpervizyon yoluyla eğitimini vererek alanda pek çok uzmanın yetişmesini sağlamaktalar. İstanbul'daki toplantıda, kitaplarından birini edinme fırsatı bulduğumuz için hem Psikoloji İstanbul'a hem de Nortonlara çok teşekkürler!

İki günlük çalışmada, Nortonlar, deneyimsel oyun terapisinin temel prensipleri, oyun terapisi sürecindeki aşamalar, çocukların oyunlarında yer verdikleri oyuncakların, hayvanların, çevresel ortamların anlamları üzerinde durdular. Ayrıca, uzun meslek hayatlarını dolduran deneyimlerinden pek çok vaka örneğini bazen anekdotal bazen de video kayıtlarından aktararak katılımcılarla çok canlı bir paylaşım ve tartışma ortamı yarattılar. Soru-cevaplara ayrılan sürelerin yanı sıra bütün aralarda Nortonların etrafını oyun terapisinin kullanımıyla ilgili detayları soranlar sardı; katılımcılar kendi aralarında da gün içerisinde üzerinde çalışılan konuları tartışmaya devam ettiler.

Peki, terapinin uygulama detayları dışında tam olarak ne dedi bu oyun oynamaktan korkmayan ve özellikle de travma terapisinde oyunun gücüne inanan hayatlarını çocuklara adamış bu iki değerli kişi?

Çocukları dinlemeyi öğrenin ki sizinle konuşsunlar. Çocuklar, hayatları hakkında konuşmayı hiç bırakmazlar; ancak, bunu metaforlarla yapacakları için onları dinlemek, anlamak ve onlara yardım etmek isteyenlerin bu metaforik dili çözmeleri gerekir. O nedenle çocukların serbest oyunlarını gözlemleyip örüntülere dikkat etmek ve de fantezi oyunlarında hangi deneyimlerini tekrar tekrar canlandırdıklarını keşfetmeye zaman ayırmak büyük önem taşır. Ve bunları gerçekleştirmek de o kadar zor değil; çocukların zaten kendi içlerinde bu potansiyel, bu beceri ve bu bilgelik var- yeter ki size göstermelerine izin verin.

Her ne kadar iki günün sonunda başlarına türlü türlü travma gelmiş çocukların öykülerini dinlemekten boğazlarımızda birer düğümle salondan ayrılmış olsak da, çocuğu ve deneyimlerini merkez alan bu yaklaşım terapi gücüyle gelecek için umut da verdi.

Çocuk istismarının sıklıkla yaşandığı ülkemizde, bu alanda çalışacak uzmanlara her zaman ihtiyaç olduğunun bilinciyle Psikoloji İstanbul'un bu atölye çalışmasının devamını getirmesini dilerim.

21 Ekim 2009

OKUL YAZI DİZİSİ 2-ÇOCUĞUNUZ NASIL ÖĞRENİYOR?

“Okul Korkusu” başlığı ile başladığımız okul yazı dizimizin ikinci konusu “okul ve öğrenme”. Psikoloji İstanbul çocuk ve ergen psikolojisi bölümü uzmanlarından Psikolog Sevilay Kahveci “Çocuğunuz Nasıl Öğreniyor?” sorusunu inceliyor. 



Okulda dersi öğrenme denildiği zaman çoğu insanın aklına benzer sahneler geliyor; sıralarında oturan ve sessizce öğretmeni takip eden bir yandan da not almaya çalışan çocuklar, tahtada ders anlatan ve arada bir soru soran bir öğretmen. Uzun yıllardır ideal olduğu düşünülen bu öğrenme ortamının sanıldığı kadar verimli olmadığı ve günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermediği artık biliniyor. Genel inanışın aksine tüm insanlar aynı şekilde öğrenmiyor.
Günümüzde öğrenme yeni bilgileri fark etme, seçme ve dağarcığa ekleyebilme olarak tanımlanmaktadır. Bu faaliyeti her insan kendine özgü yollarla gerçekleştirmektedir. Bu yolları keşfetmek öğrenmenin hızını ve verimliliğini arttırmada çok önemli bir rol oynar. Anne babalar çocuklarına ders çalıştırırken zaman zaman bu farklılıkları görürler. Bazı çocuklar ellerinde bir şeylerle oynarken aynı anda anlatılanları dinleyerek öğrenebilirken, bazıları sessiz okuma yaptığında daha iyi anlamaktadır. Bütün öğrenme farklılıklarını göz önünde bulundurduğumuzda temel olarak 3 öğrenme tarzı olduğu görülmektedir: görsel, işitsel ve kinestetik. Genelde insanlar bu üç tarzı da değişik oranlarda kullanır ancak kişilerin bu yollardan birini diğerlerine göre daha ağırlıklı olarak kullandığı bilinmektedir. Bu durum doğuştandır ve anlaşılması oldukça önemlidir çünkü çocuğunuzun hangi yolla daha rahat öğrendiğini fark ettiğinizde onun yeni bilgileri daha kolay öğrenmesine yardımcı olabilirsiniz. Ayrıca çaba gösterildiğinde çocuğunuz diğer yolları kullanma becerisini de geliştirecek ve öğrenmeyi kendisi için hem daha kolay hem daha eğlenceli bir hale getirecektir.


Peki, bu tarzların temel özellikleri nedir?
İşitsel kişilerin genel olarak müziği ve ritmi sevmeleri belirgindir. Konuşkanlardır ve konuşmaları ahenklidir. Taklit kabiliyetleri yüksektir. Dinleyerek daha kolay öğrenirler ve okumaları gerektiğinde de sesli okumak onlar için daha verimlidir. Dikkatleri kolay dağılır. Konuşmaları sırasında “duyduğuma göre”, “duydum”, “konuş” gibi kelimeleri kullanırlar. Tartışılan konuları çok rahat hatırlarlar.

Kinestetik kişiler hareketi severler ve hareket etmeye çok yatkındırlar. Vücutlarını çok rahat kullanırlar. Öğrenirken hareket ederler ve bu onların öğrenmesini kolaylaştırır. Konuşurlarken el ve vücut hareketlerini kullanırlar, anlattıkları olayı sahnelemekten hoşlanırlar. Konuşurlarken kullandıkları kelimeler bak, tut, hisset gibi harekete yöneliktir. Hareketli ve kıpır kıpırdırlar.
Görsel kişilerin genel özelliklerine baktığımızda ilk göze çarpan tertipli, düzenli ve organize olmalarıdır. Öğrenme için seçtikleri temel yol sessiz okumadır ve hızlı okurlar. Anlatım sırasında “bak”, “gör”, “resim”, “görünüşe göre” gibi kelimeleri kullanır. Çalışırken gürültüden fazla etkilenmezler. Özel talimatları takip etmekte zorlanır, sessiz ve gözlemcidirler.
Çocuklar bu üç yolu da farklı oranlarda kullanırlar ancak genellikle bunlardan biri diğerlerine göre ön plandadır. Burada bu yollardan hiç birinin diğerine göre üstün olmadığını da belirtmek gerekir. Çocuğunuzun öğrenme stilini fark ettiğinizde, ödev yapma, ders çalışma etkinliklerini buna göre organize ederseniz öğrenmenin onun için ne kadar kolaylaştığını, çalışma saatlerini daha verimli geçirdiğini ve çalışma isteğinin arttığını fark edebilirsiniz.