20 Nisan 2010

EMDR Nedir?

EMDR (Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme) 1987 yılında Amerikalı psikolog Francine Shapiro tarafından keşfedilen bir psikoterapi tekniğidir. Doktora teziyle uğraştığı sırada, istemli göz hareketleriyle birlikte rahatsız edici düşünceleri düşündüğünde, bu düşüncelerin yarattığı olumsuz hislerin azaldığını gören Shapiro, bu keşfinin etkinliğini araştırmak adına Travma Sonrası Stres Bozukluğu olan Vietnam gazileriyle, tecavüz ve cinsel istismar mağdurlarıyla araştırmalar yapmıştır.

Bu araştırmalar sonucunda göz hareketleriyle duyarsızlaştırmanın (EMD) travmatik yaşantıların olumsuz etkilerini anlamlı derecede azalttığını görmüştür.

Araştırmalarına devam eden Shapiro, göz hareketleriyle duyarsızlaştırma (EMD) uyguladığı danışanların ve EMD’yi uygulayan diğer klinisyenlerin verdiği geribildirimler çerçevesinde, terapi sonrası hastalarda travmatik yaşantıyla ilgili oluşan içgörü ve bilişsel değişiklikleri de ekleyerek, EMD tekniğini geliştirerek bugün kullanılan şeklini vermiştir (EMDR). Shapiro EMDR’nin işleyişini ve etkinliğini açıklamak adına “Bilgi İşleme Teorisi” adını verdiği bir teori ortaya çıkarmıştır. Bu teoriye göre bütün insanların fizyolojik bazlı bir bilgi işleme sistemi vardır.

Bu sistem, bizim deneyimlerimizi ve anılarımızı onlara ulaşarak en etkin şekilde işlememizi sağlar. Anılarımız, zihinde onlarla ilgili düşünceler, görüntüler, duygular ve hisler şeklinde depolanır. Öğrenme süreci, yeni bilgilerin, hafızamızda hali hazırda bulunan eski bilgilerle bağlantıya geçebilmesiyle olur. Çok olumsuz ya da travmatik bir olay yaşandığında, bu olaya bağlı oluşan olumsuz duygular, bilgi işleme sürecine müdahale etmekte ve bu işlemin yarıda kalmasına sebep olmaktadır. Böylece travmatik anının, hafızanın diğer kısımlarında tutulan diğer bilgilerle bağlantısı kopmuş olur.

Mesela bir tecavüz mağduru, yaşadığı olayın tecavüzcünün suçu olduğu bilir, fakat bu bilgiyle, travma sonrası oluşan kendini suçlama hissi bağlantıya geçemediği için saldırının kendi suçu olduğunu düşünmeye devam eder. Bir kişi yaşadığı travmayı düşünürken, ya da bu travmatik anı benzer durumlarda ya da ortamlarda tetiklendiğinde, o olayı tekrar yaşadığını hissedebilir. Travmatik olay sırasında ortaya çıkan güçlü olumsuz fiziksel ve duygusal tepkileri sadece olay aklına geldiğinde bile gösterebilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) semptomları olan travmayla ilgili zorlayıcı ve aniden araya giren düşünceler, duygusal rahatsızlık ve kendiyle ilgili olumsuz inançlar, travmatik anının düzgün bir biçimde işlenememesinden kaynaklanmaktadır.

Shapiro EMDR’ın, işlenme süreci yarıda kalan travmatik anıları sağlıklı bir biçimde işleyerek, bu anıya bağlı ortaya çıkan rahatsızlıkların giderilmesini sağladığını belirtmiştir. Bilgi İşleme süreci, travmatik anının zihinde uyumlu bir biçimde saklanmasını sağlamaktadır.

Bu sürecin devamında travmatik deneyim, uygun duygular, hisler ve kişisel inançlarla birlikte kodlanmakta ve kişinin bu anıya atfettiği olumsuz düşünce ve duyguların olumlu bir şekilde kodlanması sağlanmaktadır.

EMDR çeşitli psikoterapi yaklaşımlarını bünyesinde barındıran (psikodinamik, bilişsel-davranışçı, deneysel, beden-odaklı) kapsamlı ve bütünleyici bir psikoterapi tekniğidir. EMDR’nin yapılandırılmış bir protokolünün olması, tedavinin etkinliğini oldukça arttırmaktadır. Bu protokol, travmanın yol açtığı olumsuz duygu, inanç ve beden duyumlarına karşı duyarsızlaştıran ve olumlu bir şekilde yeniden işlenmesini sağlayan 8 adımdan oluşmaktadır.

Teknik sırasında göz hareketleriyle, seslerle ya da bedende yapılan küçük dokunuşlarla çift taraflı (beynin sağ ve sol tarafı) uyarım sağlanır. Bu uyarım sırasında danışan geçmiş anılarına, o anıları tetikleyen bugün yaşadığı olaylara, ve gelecekte yaşamak istediği olumlu deneyimlere gider.

Bu süreç boyunca danışan içgörü kazanmak, anılarda değişim yaşamayı, ya da yeni bağlantılar kurmayı deneyimleyebilir.

EMDR’nın Sekiz Adımı

1) İlk adım danışanın geçmişiyle ilgili bilgi almaktır. Terapist danışanın EMDR için uygunluğunu analiz eder, uygun bir tedavi planı çıkarır ve EMDR’la çalışılacak olay belirlenir.

2) Terapist danışana EMDR sürecini açıklar ve danışandan onay alır. Terapist danışanla beraber, seanslar süresince ve/veya sonrasında onu rahatlatacak bir “güvenli yer” belirler.

3) 3-6 adımlarında EMDR ile çalışılacak anı belirlenir ve EMDR prosedürü kullanılarak işlenmeye başlanır. Danışan çalışmak istediği anıyı en iyi anlatan resmi seçer ve bu resme baktığında kendisiyle ilgili düşündüğü olumsuz inancı belirler. Bu olumsuz inancın yerine o resme baktığında kendisiyle ilgili neye inanmak istediği belirlenir ve su anda resme baktığında kendisiyle ilgili olumlu inancın ne kadar geçerli olduğunu 1 ile 7 arasında değerlendirir. O resimle ilgili duyguları, 0 ile 10 arasında rahatsızlık derecesi ve bu resmi düşündüğünde bedeninde oluşan sıkıntıları belirledikten sonra bir sonraki adım olan duyarsızlaştırmaya geçir.

4) Duyarsızlaştırma aşamasında danışan çalışmak istediği resmi, bu resme baktığında kendisiyle ilgili düşündüğü olumsuz inancı, duygularını, bedeninde yaşadığı sıkıntıyı düşünerek terapistin yaptığı çift taraflı uyarıma (göz hareketleri, ses ya da küçük dokunuşlara) odaklanır.

5) Yerleştirme aşamasında danışanın kendisiyle ilgili belirlediği olumlu inanç çift taraflı uyarımla yerleştirilir.

6) Beden tarama aşamasında danışan onu rahatsız eden resmi düşünüp bedenini tarar ve bedeninde herhangi bir rahatsızlık olup olmadığını belirler. Bedensel rahatsızlıklar çift taraflı uyarım kullanılarak duyarsızlaştırılır ve yeniden işlenerek giderilir.

7) Kapanış aşamasında terapist danışana bir sonraki seansa kadar çalışılan resimle ilgili ortaya çıkan duygu, görüntü ya da bedensel duyumları not etmesini belirtir ve bu gibi durumlarla başa çıkabilmesi için çeşitli rahatlama egzersizleri gösterir.

8) Bir sonraki seans değerlendirme aşamasıyla başlar. Bir öncesi seans ve daha sonrasında ortaya çıkan değişimler değerlendirilir. EMDR seanslarından sonra danışanlar genellikle çalışılan anıya bağlı duygusal rahatsızlığın ortadan kalktığını ya da büyük bir ölçüde azaldığını ve önemli bir ölçüde içgörü kazandıklarını belirtmektedirler.

Edinilen bu duygusal ve bilişsel değişiklikler, danışanların, davranışlarında ve kişisel yaşamlarında olumlu değişimlere yol açmaktadır. EMDR travma başta olmak üzere birçok psikolojik zorlukla başa çıkmada etkinliği kanıtlanmış ve geniş ölçekte kullanılan bir psikoterapi tekniğidir.

EMDR Nerelerde kullanılıyor?

EMDR travma başta olmak üzere birçok psikolojik zorlukla başa çıkmada etkinliği kanıtlanmış ve geniş ölçekte kullanılan bir psikoterapi tekniğidir. Shapiro’nun geliştirdiği standart EMDR protokolü zaman içerisinde çeşitli psikolojik rahatsızlıklarla çalışan klinisyenler tarafından geliştirilmiştir.
Yapılan çalışmalarda EMDR’ın sadece Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun (TSSB) tedavisinde değil, birçok değişik psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde etkinlik gösterdiği çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir.
EMDR’ın aşağıda belirtilen psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde etkinliği, yapılan çalışmalarla desteklenmiştir.

1) Irak, Afganistan, Vietnam, Kore ve 2.Dünya Savaşı’nda savaşmış TSSB semptomları gösteren ve tedaviye dirençli askerlerle yapılan çalışmalarda EMDR seanslarından sonra danışanların TSSB’na bağlı yaşadıkları flashback’lerin (olaya geri dönme), kabusların ve diğer TSSB semptomlarının kaybolduğu görülmüştür.

2) Fobi, Panik Bozukluk ve Yaygın Kaybı Bozukluğu yaşayan kişilerin EMDR’dan sonra korkuları ve semptomlarında hızla azalma olduğunu belirtmişlerdir.

3) Suç mağdurları, polisler, itfaiyeciler ve saha çalışanları gibi saldırıya maruz kalan ve/veya işlerinin doğası gereği yoğun stres altında çalışan kişilerin, EMDR’den sonra bunlara bağlı rahatsızlıklarının kaybolduğunu belirtmişlerdir.

4) Bir yakının kaybına bağlı olarak yoğun üzüntü ve yas yaşayan kişilerin EMDR seanslarından sonra yas sürecini daha rahat atlattıkları gözlemlenmiştir.

5) Çocuklar ve ergenlerin yaşamış oldukları travmalara bağlı gelişen semptomlarında iyileşme görülmüştür.

6) Cinsel saldırı mağdurları EMDR seansları sonrasında normal hayatlarına geri dönebilmekte ve sağlıklı duygusal ilişkiler kurabildikleri görülmüştür.

7) Doğal afet veya insan eliyle oluşturulan felaket mağdurları normal hayatlarını sürdürebilmektedirler. 8) Kaza, ameliyat, ya da yanıklara maruz kalan, ve buna bağlı olarak duygusal ve fiziksel açıdan rahatsızlık duyan kişilerin EMDR seanslarından sonra üretken hayatlar yaşamaya başladıkları gözlemlenmiştir.

9) Aile, evlilik sorunları ve cinsel sorunlar yaşayan kişilerin sağlıklı ilişkiler kurabilmesini sağlamada etkili bir teknik olduğu görülmüştür.

10) Madde ve seks bağımlılığı olan kişilerin ve patolojik kumarbazların EMDR’la çalıştıktan sonra daha istikrarlı bir iyileşme süreci yaşamadığı ve bağımlılığın tekrarlama riskinin düşürülmesinde etkin olduğu görülmüştür.

11) Disosiyatif Bozukluğu olan kişilerin iyileşme sürecinin EMDR ile, geleneksel tedavi metotlarına nazaran, daha kısa sürede gerçekleştiği görülmüştür.

12) Performans kaygısı yaşayan, ya da okulda, işte, sanat ve spor dallarıyla uğraşırken eksiklik yaşayan bireylerin performansının arttırılmasında etkili bir şekilde kullanılmaktadır.

13) Somatik/Somatoform bozukluk, migren ağrısı, kronik ağrı, kronik egzama, gastrointestinal problemler, olumsuz beden imajı yaşayan kişilerin tedavisinde kullanılmaktadır.

14) Akut travma, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve travma bazlı kişilik sorunlarının tedavisinde bilinen en etkili psikoterapi tekniklerinden biridir.

12 Nisan 2010

Evlilik ve Boşanma



Boşanmaya doğru giden evliliklerde ebeveynler çoğu kez çocukları ile ilgili kaygılanırlar, korku ve suçluluk hissederler. Bu durumda “Ayrılmak mı daha doğru bir karar olur, yoksa her şeye rağmen evliliğe devam mı etmek gerekir?” düşünceleri arasında gel git yaşarlar. Çiftlerin kendi istekleri, sosyal çevrenin yorumları, çocuklara zarar verme korkusu, bu süreci biraz daha zorlaştırmaktadır. Boşanma, çiftler için olduğu kadar çocukları da etkileyen zor bir olaydır. Çünkü boşanma potansiyel olarak onların gelişmelerini ciddi bir şekilde etkileyecek bir dizi değişikliği de beraberinde getirmektedir. Burada önemli olan; ebeveynlerin evliliklerinin sona ermesini nasıl karşıladıkları, boşanmadan sonra hayatlarını ve ilişkilerini nasıl sürdürdükleri ve anne – baba rolünü ne kadar devam ettirebildikleridir.

Çocuklar elbette boşanma kararından etkilenecekler, bunları davranışları ile dışarı vuracaklardır. Ebeveynler kadar çocukların da yeni döneme alışabilmeleri için zamana ihtiyaçları olacaktır. Ancak bu etkinin ne kadar süreceği ebeveynlerin tepkilerine bağlıdır. Bu nedenle boşanma sürecinden sonra çocukların yeni düzene tekrar alışabilmeleri için hangi aşamalardan geçtiğini bilmek önemlidir;

Çocukların Boşanmaya Verdiği Tepkiler

1. Şok; Hiçbir çocuk anne ve babasının boşanmalarını istemez. Bu haber çocuklar için beklenmedik bir durumdur. Dolayısıyla, boşanma kararını öğrenen çocuklar ilk aşamada şok tepkisi gösterirler. Bu aşamada bir çok yoğun duygu iç içe yaşanır. “Eyvah annemle babam boşanıyorlar”, “Bana ne olucak” “Bundan sonra ne yapacağım” gibi.

2. İsyan ve Sorgulama; Boşanma kararının verdiği üzüntü ve diğer olumsuz duygular çocukları “Neden?” sorusuna yöneltir. Neden benim başıma geldi, neden annemle babam boşanıyorlar gibi…

3. Kaygı ve Korku; Boşanma kararına kadar anne ve babasıyla birlikte yaşamış olan çocuk bu dönemde belirsizlikten kaynaklı bir takım korku ve kaygılar yaşamaktadır. “Bana ne olacak?” “Annem evden gidiyor, onu bir daha görebilecek miyim?” , “Babam gidiyor, ya bir gün annem de giderse?”…

4. Baş etme ve Uyum; Belirsizlikler ortadan kalkmaya başladıkça, rutine tekrar dönülmeye başladıkça, çocuğun korku ve kaygılarında azalmalar olur ve çocuk yeni durumlara uyum sağlar ve alışmaya başlar.

Çocukların boşanmaya verdiği tepkiler yaşlarına göre de değişim göstermektedir;
Bebeklik dönemi( 0- 2 yaş ); Hangi yaş grubunda olursa olsun, çocuklar boşanma sürecinden etkilenmektedir. Bebeklik döneminde çocukların çok fazla etkilenmedikleri ya da olayı fark edemedikleri düşünülür, oysaki bu dönemde de çocuklar etkilenecekler, davranışlarındaki bir takım değişimlerle boşanmaya karşı tepki vereceklerdir. Bu dönemde çocuklar daha çok; ağlama nöbetleri, ilgisizlik, hırçınlık, uyku ve yeme problemleri ve ebeveyne yapışma ve ondan ayrılmak istememe gibi davranışlar gösterebilirler.

Okul öncesi dönem ( 3- 6 yaş ); Bu dönemde çocuklar kendilerini sözel olarak da ifade edebildikleri için, boşanma sürecine verdikleri tepkiler hem davranışlarından hem de konuşmalarından fark edilebilir. Çocuklar genellikle ebeveynlerinin boşanmalarından kendilerini sorumlu tutmaktadırlar. “Ben annemi- babamı üzdüm.”, “Benim yüzümden oldu”. “daha uslu dursaydım ayrılmayacaklardı.” Gibi düşüncelerle kendilerini suçlama eğiliminde olurlar. Ebeveynlerin bu dönemde dikkatli olmaları, ayrılma kararını açıklarken de, çocuğun kendi suçlu hissedebileceği ifadelerden uzak durmaları gerekmektedir. Yine bu dönemde çocuklarda, öfkeli ve agresif davranışlar sergileme, ebeveynlerden ayrılma istememe( yapışma ), ağlama tepkileri gözlenebilir.

Okul dönemi( 7- 12 yaş ); bu dönemde çocuklar, zihinsel gelişimlerine bağlı olarak, kendilerine açıklanan boşanma nedenlerini anlayabilirler. Ancak bu durum yine de onlarda, kaybetme duygusu, kızgınlık ve öfke yaratabilir. Yine bu dönemde; okul başarında etkilenme, okul ve davranış problemleri ( saldırgan davranma, okuldan kaçma, suç işleme, kavga etme, içe kapanma gibi ) gözlenebilir.Bu dönemde, boşanma gerekçesinin çocuklara sade ve doğru bir ifade ile açıklanması ve çocukların duygularını göstermelerine izin verilmesi önemlidir.

Ergenlik ( 13- 18 yaş ); Genelde ebeveynler bu yaş grubunda çocukların boşanmadan daha az etkileneceklerini ve daha kolay uyum sağlayacaklarını düşünürler. Bu dönemde de çocuklar, kendilerine açıklanan boşanma nedenlerini anlayabilirler ancak bu onların öfkelenmeleri, hayal kırıklıkları yaşamalarına engel olmayabilir. Ergenlik sürecinin getirdiği strese ek olarak, boşanma sürecinin yarattığı stres bu dönemde çocukların duygusal ve davranışsal tepkiler vermelerine neden olabilir. Yine bu dönemde de; okul sorunları ( dersten kaçma, ödev yapmama, okula gitmek istememe), davranış problemleri ( kavga, evden kaçma, suça karışma) duygusal tepkiler ( ağlama isteği, kızgınlık, alınganlık ).
Çocuklar hangi yaşta olursa olsun, boşanma kararından elbette etkilenecekler ve yeni duruma alışmaları zaman alacaktır. Önemli olan, bu süreçte çocuğun sizin desteğinizi hissetmesi ve onun yanında olduğunuzu ve her zaman olacağınızı bilmesi.

Paylaş

1 Nisan 2010

Performans Geliştirme: Kazanmak


Asıl soru "Kazandın mı?" DEĞİL, "Beklentilerini yerine getirebildin mi?" olmalıdır...

Başarısız olanlar, çalışmalarda yüksek performans gösterip, performans sırasında bunu başaramayanlardır. Kazananlar ise, stres altındayken antrenmanlarda, provalarda görülenden daha iyisini yani, beklentilerden daha yüksek bir performansı sergileyebilenlerdir..

Örneğin kaybeden sporcu, büyük maçlardan önce sakatlanan ya da küçük rahatsızlıklar yaşayan sporcudur. Kazanan ise, küçük başarısızlıklarla baş edebilen ve ne olursa olsun en iyi performansını ortaya koyabilendir.

Başarısız olan yani kaybeden, bildik, ya da daha zayıf pozisyondaki kişilere karşı etkileyici görünen ama kendisinden daha iyi olanlarla rekabette baş edemeyen kişidir. Kazanan ise daha iyi durumdakilerden korkmayan, ama güçlüklerden hoşlanan kişidir.

Herkesin zihinsel, fiziksel bir limiti vardır. Kişi kendine ne kadar inanırsa inansın bedenin çizdiği sınırlardan daha fazlasını yapamaz. Olması istenen şey, bu sınıra erişilmesidir, yeteneklerin ve sınırların el verdiği ölçüde, başarıya ulaşmaya çalışırız. Bu nedenle sorulması gereken soru kazandın mı değil, beklentilerine ulaştın mı olmalı. Eğer sorunun yanıtı “hayır” ise, o zaman hem fiziksel hem de zihinsel nedenlere iyi bakmalıdır. Genellikle bir-iki kez görülen düşük performans basit bir etkiye bağlıdır: aşırı yorgunluk, yanlış zamanda yemek yeme, kötü bir gün geçirme vb. Ama çalışmalarla performans arasında sürekli bir farklılık görülürse, o zaman hemen her türlü performans alanı için (sanat, spor, iş yaşamı vb.) zihnindeki tutumlarla ilgili bir sorun, bir performans blogu ile karşı karşıya olunması söz konusu olabilir.

İki koşucu örneği ele alınırsa, A kişisi yetenekli bir koşucu, kısa bir eğitimin ardından pek çok başarı elde etmiş ve hızla yükselmiş, B koşucusu ise ortalama bir yeteneğe sahip ve A kadar iyi bir noktaya gelmesi çok daha uzun zaman almış ve çalışmaları çok daha zorlu geçmiş. A koşucusunun morali giderek bozulmaya başlıyor çünkü artık gelişme gösterememeye başlıyor ve B tarafından yeniliyor. B ise son derece keyifli ve kendine güveni giderek daha fazla artıyor, çünkü devamlı gelişme gösteriyor.

Buradaki kilit nokta bu iki sporcunun geçmiş deneyimleri. A’nın yetenekleri olduğundan, çok sıkı bir eğitim alması ve yarışları kazanmak için kendini çok da fazla zorlaması gerekmemiş. B ise iyi standartlara gelebilmek için çocukluğundan itibaren sıkı çalışmak zorunda kalmış.

A başarısızlığa uğradığında “Ben başarısızım (kaybedenim)” diyor, B ise “Daha sıkı çalışmalıyım” diyor. Büyük bir yarış olacağında ise, B “bu benim için büyük bir fırsat” diyor, A ise “ya kaybedersem” diye düşünüyor. Geçmiş deneyimler silinemez ama zihin yeniden programlanabilir, böylelikle değişen zihin tutumları kendilik algılarını da değiştirir.

Kişinin performansı, kendini nasıl gördüğü ile ilgilidir. Zorlu bir durumla karşılaştığında, aslında bu durumu halledebilecek güçte olsa da, kendinden şüphe etmesi performansını olumsuz etkileyecektir. Kaygı -canlılık eğrisine göre aşırı kaygının performansı düşürdüğü biliniyor ancak bir miktar uyarılmışlık da başarı için gerekli.

Performans öncesinde, aşağıdaki basit sorulara ayrıntılı yanıtlar vermeniz işinize yarayabilir:
- Hayal edebileceğin, olabilecek en kötü şey ne?
- Bunun gerçekleşmesi ne kadar olası?
- Peki, daha kötü ne olabilir?
- Bu durumda nasıl hissedersin?

Soruları bu şekilde ortaya koyduğunuzda, en önemli maçın, oyunun, gösterinin bile sadece bir diğer performans anı olduğunu fark edeceksiniz.

Performans sırasında, sadece kendi performansınıza odaklanın, doğru yerlerde yaptığınız hareketleri, ne kadar çabaladığınızı, bedeninizde hissettiklerinizi …vb.yi izleyin. Her ne yaparsanız yapın, kendinizi tamamen o ana verdiğinizden, ve elinizden geleni yaptığınızdan emin olun.

Lütfen Gününde Olmanın Özellikleri'ne bakın..

Paylaş